Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Türkiye Ormancılar Derneği 100'üncü Yıl Sempozyumunun açılış konuşmasını yaptı. CHP Lideri Özel, "İl başkanımız, milletvekillerimiz, Parti Meclisi üyelerimiz, belediye başkanımız ve genel başkan yardımcılarımızla birlikte bu anlamlı günde Türkiye'nin en köklü ve en önemsediğim derneklerinden biri olan Ormancılar Derneği'nin 100'üncü yıl Sempozyumu'nun açılış konuşmasını yapıyor olmaktan büyük bir onur duyuyorum. Hepiniz hoş geldiniz, 100'üncü yılınız kutlu olsun" dedi. Özel şöyle devam etti:
"ATATÜRK ORMAN ÇİFTLİĞİ'NE YAPILANLAR UTANÇ VERİCİ"
"Bugün asırlık çınar Türkiye Ormancılar Derneği'nin 100'üncü kuruluş yıldönümünde hep birlikteyiz. Türkiye Cumhuriyeti ile yaşıt bu köklü kuruluşun Cumhuriyetimizin ve partimizin kurucusu büyük önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün teşvikiyle kurulmuş ilk sivil toplum örgütlerinden biri olması burayı ve bugünü çok daha anlamlı kılıyor. Atatürk'ün yeşile ve ormana verdiği önemi, Ankara'nın bozkırında yarattığı adeta bir vaha niteliğindeki çiftliğine, orman ismini vermesiyle görmek mümkün. Bizler de onun mirasını sürdürmekte kararlıyız. Ancak şunu hatırlamak gerekir ki Atatürk Orman Çiftliği, Atatürk'ün vasiyetine rağmen, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün emanet etmiş olmasına rağmen orman vasfı kaybedilen, kaybettirilen meselesinde olduğu gibi çiftliğin de vasiyete aykırı olarak bir takım bölgelerinin imara açılması, kaçak yapılar yapılması, Cumhurbaşkanı sarayının yapılması, Ankara'ya çok büyük kötülükler yapmış bir kişi tarafından içerisinde turizm amaçlı olmadık yapıların hayata geçirilmiş olması gerçekten hepimizi çok üzen ve utandıran bir durum. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin bunca yıllık iktidarına engel olamamanın çok ağır bedelleri var. Tabii bunun yereldeki etkilerini ciddi şekilde ortadan kaldırabilecek önemli bir başarı kazandık 31 Mart'ta. Ama geneldeki etkilerini kaldırmak için de veya hiç olmazsa hızla geri döndürmeye başlamak için de önümüzdeki genel seçimlere hep birlikte çok umutla bakıyoruz. Ankara Büyükşehir Belediyemizin Gölbaşı tarafında geçtiğimiz hafta bizzat gezdiğim, mutlaka haberdar olduğunuz, haberdar olmayanların, gezmeyenlerin görmesi gereken bir BAKAP projesi var. Meselenin özünde orası çok büyük bir konut alanı olarak projelendirilmiş. Daha sonra buna mahkeme açılmış. Mahkeme, o planın konut olarak yapılmasını bozmuş. O sırada da artık Ankara Büyükşehir Belediyesi Cumhuriyet Halk Partisi'nde. Orayı yeniden mahkeme kararının arkasından dönerek konut alanı yapmak ya da mahkeme kararına uyarak kısmi konut alana yapmak yerine Ankara Büyükşehir Belediye Başkanımız Mansur Yavaş ve büyükşehir belediye meclis üyelerimiz örgütümüzün de büyük talebiyle ve desteğiyle birlikte orayı bir orman çiftliği haline getirmeye karar verdiler."
"SARAY YAPANLARIN ELİNDEN ALDIK, YENİ BİR AOÇ İNŞA EDİLİYOR"
"Üzerinde 800 milyon lira, adını anmak istemediğim önceki belediye başkanının ifadesiyle '1 milyar liralık konut alanını vizyonsuz adamlar tarla yaptılar' diye ifade ediyor. Ben geçtiğimiz hafta gezdim. Orası BAKAP adı altında önce tarıma yönelik Ar-Ge yapan, sonra tarıma yönelik olarak eğitim veren, sonra tarıma yönelik olarak üretim yapan ve sonra da tarım konusunda özellikle küçük çocukların doğa ile tanışmaları, toprağa dokunmaları, ağaç dikmeleri, ormanı tanımaları açısından projelendirilmiş, tarım turizmine yönelik bir alan. Geçen haftaki gezimizde buranın nihai ismi ne olsun diye konuştuk. Orası aslında bir tarım araştırma merkezi olduğu için adının Atatürk Tarım Araştırma Merkezi, ATAM Çiftliği olmasına karar verdik. Bundan önce Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün çiftlik olarak bıraktığı yerlere konut yapılırken o konutu yapanların, o sarayları yapanların elinden aldığımız o alandaki o 800 milyon liralık konut üretilebilecek alanda şimdi yeni bir Atatürk Orman Çiftliği inşa ediliyor. 38 kilometrelik bir çevre alanı var. Herhalde orada bundan önce çeşitli şehirlerde koşulan maratonlar ilk kez Ankara'da öyle asfalt üzerinde veya şehrin içinde değil, ormanın etrafında, ağaçların arasında, göletlerin etrafından geçilerek koşulacak bir maratonun da yapılabileceği; çocukların anneleriyle, babalarıyla bir gün, üç gün, bir hafta geçirebilecekleri; içinde karavan turizminin de olduğu, günübirlik ziyaretlere açık olan; biraz önce Sayın Başkan'ın ifade ettiği gerçek anlamda, doğru şekilde yönetilen orman varlıklarından elde edilen ürünlerin de tasarımlarının yapılabildiği, hepimizin gurur duyabileceği, tohum üretiminin yapıldığı, Anadolu'nun desteklendiği, ata tohumlarına sahip çıkıldığı muhteşem bir proje var. Ben geçen hafta adını koyduğumuz -ki elbette belediye meclisine önerilecek ve takdir büyükşehir belediye meclis grubumuzun- ATAM Çiftliği'ni gezdim. Şöyle söyledim; Ankara'ya 23 Nisanlarda, 19 Mayıslarda milyonlar akıyor Anıtkabir'e. Atatürk'ün huzuruna gidiyorlar, ona saygılarını gösteriyorlar. Onun emaneti Atatürk Orman Çiftliği yine ziyaret edilebilir, orada da önemli rehabilitasyon çalışmaları var ama ATAM Çiftliği de Cumhuriyet'in 100'üncü yılında Atatürk'ün vizyonuna uygun olarak oluşturulan bir alan. Oranın da görülmesi ve dernek tarafından da sahiplenilmesi, belki Ormancılar Derneği'nin orada bazı projeleri üstlenmesi son derece yerinde olacaktır. Tabii burada biraz önce Sayın Başkan da andı. Türkiye Ormancılar Derneği'nin benim açımdan değerli olan bir diğer kısmı da üç kurucusundan biri olan merhum Abdülkadir Sıtkı Sorkun'un benim bir meslektaşım olmasıdır. Eczacı meslektaşımı burada bir kez daha minnet, hürmet ve saygıyla anmak istiyorum. Ailesinin burada olması da benim açımdan çok kıymetli. Belki çıkarken Sayın Başkan bizi tanıştırır, büyük mutluluğa erişmiş olurum."
"KURUCU KADROLARIN VERDİĞİ ÖNEM VE SONRAKİ KIYMET BİLMEZLİK…"
"Türkiye'de ormanların korunması ve bilimsel yönetimi konusunda akılcı adımlar Cumhuriyet döneminde atılmaya başladı. Bir kısmını Sayın Başkan da detaylı şekilde ifade etti. 1937'de çıkarılan 3116 sayılı Orman Kanunu bu açıdan son derece kıymetlidir ve bir dönüm noktasıdır. Bu konuda 15-16 yaşlarında Cumhuriyet'in kuruluşu ve o ilk dönemleri ile devamını okuduğum bence en referans kitaplarından biri Hıfzı Veldet Velidedeoğlu'nun 'Türkiye'de Üç Devir' kitabıdır. Velidedeoğlu'nun kitabını okuduğunuzda işte Meclis'in kurulması, çatısının bile emanet daha sonra da işte başka evlerden toplanan kiremitlerle kaplanmasından tutun, ilk meclisteki şimdiki stenograflar yerine zabıt tutan kâtiplerin heyecanına kadar bambaşka şeylere tanık oluyorsunuz. Atatürk dönemini, İsmet Paşa dönemini okuyorsunuz. Sonra çok partili rejime geçişi, 46-50 arasını, 50 seçimlerini, ardından Demokrat Parti iktidarını, CHP'nin muhalefetteki tutumunu filan okuyorsunuz. Ama kitap bittiğinde, hatta bir cildinde de anılar ve belgeler kısmı var, her şeyi kapattığınızda diyorsunuz ki 'Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet'in kurucu kadroları nasıl ormana önem veriyorlar, yeşile önem veriyorlar. O tarihte nasıl bir vizyona sahipler. Sonra da gelenler nasıl bir kıymet bilmezlik içinde davranmışlar.' Sonuçta kitap bittiğinde aklınızda kalan en önemli birikimlerden biri de bu oluyor. Ne var ki çok partili rejime geçildikten sonra bu kanun kaldırılıyor. Yeni bir Orman Kanunu yürürlüğe giriyor. Ormanlar tekrar korunmaya, 1961 Anayasası ile güvence altına alınmaya çalışılıyor. Aslında Anayasada çok ciddi güvenceler var. Ama maalesef sonra da Anayasadaki güvenceye rağmen uygulayıcıların, mahkemelerin kararlarının o 1930'larda kurucu iradenin ortaya koyduğu katı yaklaşımı her aşamasında aşındıran adımlar atıldığını görüyoruz."
"İHTİYAÇ KADAR ORMAN YAKILIP BEŞ YILDIZLI LÜKS OTEL YAPILIYOR"
"2018 yılında ise Orman Kanunu'na konulan ek 16'ncı madde bugüne kadar yapılmış en yıkıcı değişiklik. Bu değişiklikle orman alanlarının illegal işgaline yasa yoluyla yol gösteriliyor. Artık ormana bir kişi 'Sen artık orman değilsin' diyorsa orası orman olmaktan çıkıyor. Ben grup başkan vekili iken de Sayın Başkanımın biraz önce hepinizi davet ettiği Ormancılar Derneği'ni ziyaret etmiştim. Orada da çok öğretici sohbetlerimiz olmuştu. İki kavram var Türkiye'de. Biri, atanmayan öğretmen kavramı yerine 'atanamayan öğretmenler' diyor iktidar. Atanamayan demek, 'Atamak istiyorduk da elimiz ermedi, atayamadık' ya da 'Aslında atanırdın da sen beceremedin ve atanamadın' gibi iktidarın sorumluluğunu öğretmene yükleyen ve kendi sorumluluğunu küçülten şekilde 'atanamayan' öğretmenler kavramı. Bunun yerine 'atanmayan, iktidar tarafından atanmayan' öğretmenler demek lazım. Bir diğeri, 'orman vasfını yitirmiş araziler' kavramı. Onu orman mühendisleri 'orman vasfını yitirtilmiş' araziler olarak söylüyorlar. Ben de böyle söylemeye gayret ediyorum. Çünkü orada öğrendik ki orman yanınca da vasfını yitirmiyor. Hatta çok hızlı şekilde kendi kendini yenileme özelliğine sahip. Orman kesilince de vasfını yitirmiyor. Ancak birileri yanmış bir ormanın geçici ortadan kalkmış olmasını fırsata çevirip orayı imara açarsa, konut arazisi yaparsa, gidip orayı perişan ederse o zaman orman vasfı yitirtiliyor. Ve ondan sonra da hemen gidilip orada yapılaşma yapılıyor. Hepimiz birden görüyoruz Marmaris'te, Bodrum'da, Muğla'da ve birçok yerde. Neredeyse bazen ihtiyaç kadar orman yakılıp, üç sene sonra gidiyoruz, tam orada beş yıldızlı lüks otelleri görüyoruz. Bunları da böyle bir günde kaydetmek gerekir."
"ORMAN KONUSUNDA MECLİS'İN EN DUYARLI GRUBUYUZ"
"Kamuoyunda 2B adıyla bilinen uygulama ile 650 bin hektar ormanı ülkemiz bir anda kaybetti. Orası kaybettirildi. Ek-16 ile daha fazla ormanı kaybetme tehlikesi ile karşı karşıyayız. Biraz önce Sayın Başkan partimizin hakkını teslim etti. Biz geleneksel duruşumuz, kurucularımızdan devraldığımız geleneksel yaklaşımımızla birlikte orman konusunda Meclis'in en duyarlı grubuyuz. Yerel yönetimlerimiz konusunda da yerel yönetimlerimizin meseleye yaklaşımı konusunda da son derece kararlıyız. Anayasa Mahkemesi mücadelesi, her ne kadar Anayasa Mahkemesi'nin denetim ve iptal olanakları, mahkemenin her geçen gün biraz daha iktidarın kontrolüne geçirilmiş olan yapısıyla azaltılmış olsa da yine de Orman Kanunu ve Anayasa'nın ormanlarla ilgili tanımlamaları noktasında biz hassasiyetimizi kullanıyor ve ana muhalefet partisi ya da 120 milletvekiline tek başına sahip olan tek parti, aslında AK Parti'nin de var, birinci grubun da böyle bir itiraz yapma hakkı var ama asla ve asla bu yola başvurmuyorlar. Bu konuda üzerimize düşeni her zaman fazlasıyla yerine getirmeye çalışıyoruz.
"BU İKTİDAR ORMANLARA DA İYİ GELMİYOR"
"Ormanlara yönelik en büyük tehditlerden biri hiç şüphesiz orman yangınları. 87 yıllık verilere göre her yıl ortalama bin 408 orman yangını meydana gelmişken, son 10 yıllık verilere bakıldığında yıllık ortalama orman yangını sayısı 2 bin 568'e çıkmış durumda. Yani 87 yılın ortalaması -ki son 10 yılda teknolojinin, orman yangını söndürmek için uçakların, helikopterlerin, kara araçlarının çok daha fazla arttığı ya da personelin yangınla mücadele için kişisel korumasının çok daha fazla olabileceği, bu sebepten orman yangınları ile mücadelenin çok daha etkin olabileceği, başlamadan önlenmesi noktasında çok daha kararlı olunabileceği beklenecekken- son 87 yılda bin 408 yangın, 2 bin 568'e çıkmış. Yani orman yangınında son 10 yıllık artış 87 yıllık ortalamanın yüzde 80 üzerinde gerçekleşmiştir. Bu da bugünkü iktidar ne yapıyorsa, hep söylüyorum, bu kadınlara iyi gelmiyor, çocuklara iyi gelmiyor, gençlere iyi gelmiyor. Görüyoruz ki ormanlarımıza da iyi gelmiyor. Temel olarak bu iktidarın iktidar oluş biçiminde, hükümet ediş biçiminde bir aksilik var ve bu aksilik temel parametrelere olumsuz yansıyor. Bugün de konumuz ormanlar, orman varlıkları. Orman yangını da bu iktidarın son 10 yılında geçmiş 90 yıla göre yüzde 80'lik artış ortaya koymuş durumda."
"YANGINLARDA BELEDİYELERİMİZ BÜYÜK DAYANIŞMA GÖSTERİYOR"
"185 yıllık geçmişe sahip Orman Genel Müdürlüğü'nün içine düşürüldüğü durumda da dikkat çekici. Ciddi bütçelere sahip olmasına rağmen ciddi zafiyetleri ve eksiklikleri var. Orman yangınlarında tespit, müdahale ve sonrasında iyileştirme çalışmaları onların yetkisinde. Ancak yangınlar büyüyüp de özellikle yerleşim yerlerini tehdit etmeye başladığında Sayın Erdoğan ilk bulduğu kameranın karşısına çıkıyor ve muhalefet belediyelerini suçlamaya başlıyor. Oysaki orman alanı tamamen onlarla ilgili. 'Orman yangını geliyor, şehre sıçramaya başladığında görüyorsunuz Muğla Belediyesi ortada yok.' Oysaki yangının kaynağı tamamen onların sorumluluk alanında. Ama burada söylenen iş bir algı yönetimi, bir kandırmaca. Ama bir yandan da bir nankörlük var. Ege'nin neresinde bir orman yangını gerçekleşmiş olsa hele hele bu sene, yeni aldığımız Balıkesir, Bursa ve Denizli belediyelerinin de Aydın'ın ve Muğla'nın yardımına yetişmesi ile orman yangınlarıyla mücadele Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin en büyük dayanışma alanlarından birine dönüştü. Bunu herkes görüyor, bir tek Sayın Erdoğan görmüyor. Kaldı ki kendi dönemlerinde orman yangını ile mücadele noktasında belediyelerin havadan müdahale araçlarının tek bir yere devredilmesi, bunun tek bir şekilde kullanılacağına ilişkin aldıkları kararlar, yaptıkları dayatmalar var. Sattıkları orman yangını ile mücadele araçları var. Bundan sonra sorun şehre dayandığında 'Nerede bu belediyeler?' diye bir algı yönetimine girişme acziyetini gösteriyor her sefer. Türk Hava Kurumu'nun uçaklarının hangarlarda çürütülmüş, bu da yetmezmiş gibi yangınlara yetersiz müdahaleleri ve bazı bilinçli çıkarıldığı çok açık olan yangınlar, yanan alanlara dikilen oteller AK Parti'nin orman politikasının satırbaşları…"
"YERELDEKİ İŞBİRLİĞİNİ ÜLKE GENELİNE YAYACAĞIZ"
"Yapılması gereken ise çok net. Kurumsal yapı mutlaka yenilenmeli, yasal ve idari yönden gözden geçirilmeli ve kalıcı çözümler üretilmelidir. İktidarda olanların ormanlara değer vermediğini, Atatürk'ün mirasına aykırı bir şekilde Atatürk'ün Orman Çiftliği'ne diktiği saraydan ve ucube Ankapark'tan başta söylediğim gibi zaten anlıyoruz. Bu yüzden çözümün bizde olduğunu biliyoruz ve atılacak tüm adımlara destek olmaya hazırız. Türkiye Ormancılar Derneği'nin çalışmalarını bu açıdan çok kıymetli buluyoruz. Derneğin yürüttüğü çalışmaları biz de yakından takip ediyoruz. Takip etmenin ötesinde yangına hassas bölgelerimizde, Adana, Mersin, Antalya, Muğla ve İzmir Büyükşehir Belediyelerimiz Türkiye Ormancılar Derneği ile protokoller imzalayarak orman bölgelerindeki halkımızın eğitimi için çalışmalar yürütüyorlar. Yereldeki bu işbirliğini iktidar olduktan sonra tüm ülke çapına yaymaya kararlıyız. Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye'yi nasıl yöneteceğini ilişkin bir program çalışmasını yürütüyor. Bu program çalışmasının içinde hiç şüphesiz orman varlıklarının korunması, geliştirilmesi, bu konuda akılcı projelerin üretilmesi lazım. Bu konuda da en büyük yol gösterici yine orman mühendisleri ve Türkiye Ormancılar Derneği olacaktır. Bunda hiçbir şüphe duymuyorum. Ülkemizin ormanlarında bir de dumansız yangınlar var ki gerçek yangınlardan bazen daha yıkıcı olabiliyor. Orman alanlarından verilen her türlü izin ve irtifa hakkı dumansız bir yangın aslında."
"GÖZÜ DÖNMÜŞ RANTLA KAYNAKLARIN YÜZDE 98'İ YURTDIŞINA GİDİYOR"
"Ormansızlaştırmanın en önemli etkenlerinden biri de maalesef madencilik sektörü. Ormanlardan verilen maden izinleri 2023 yılı sonuna kadar 179 bin hektara ulaşmış durumda. Burada çarpıcı olan; şu anda Türkiye'de 179 bin hektar orman arazisine maden ruhsatı verilmiş ancak bunun 111 bin hektarı sadece 2012 yılında verilmiş. 2013 yılı verileri şu an elde yok. Yani verilen bütün madenlerin yüzde 60'ına yakını sadece bir yıl içinde verilmiş. Bu konuda Giresun, Ordu başta olmak üzere Karadeniz'in pek çok ilinde yüzde 79, yüzde 83 oranında maden ruhsatlandırma alanı olarak belirlendiğini görüyoruz. Bu sene 31 Mart seçimlerinde birkaç kez, birkaç programa yetiştirmek üzere Ege'de, Marmara'da ve Karadeniz'de helikopterle seyahat etme zorunluluğu ortaya çıktı. Tabii uçaktan da insanlar bir şeyler görüyor ama bulutların üstüne çıkılıyor, her zaman o netlikte olmuyor. Helikopter irtifasından ormanların içindeki madencilik çalışmalarını gördüğümde, gördüğümün onda birine yetmediğini hissettim. Türkiye'de elbette hiçbirimiz, hepimizin milli değerleri olan madenlerin çıkarılmasına karşı değiliz. Ama bunun akılcı olarak yapılması, doğru yöntemlerle yapılması ve 'Ne kazandırıyor, ne kaybettiriyor?' ona çok dikkatli bakılması lazım. Ormanlardaki bu vahşi madencilik çalışmaları, bu gözü dönmüş ranta açık ve kaynakların yüzde 98'inin yurtdışına taşındığı, yüzde 2'sinin devlete kaldığı bir noktada bu talana hızlı bir şekilde dur demek ve bazen yukarıdaki varlığın aşağıdaki altından daha değerli olduğunu görebilmek gerekiyor."
"İKTİDAR KIDEMLİ MÜHENDİSİ ÜÇTE BİRİ NOKTASINA GETİRDİ"
"Ormanlarda yaşanan sorunların yanında bir de ormancılarımızın yaşadığı sorunlara, ekonomik sorunlara dikkat çekmek isterim. Bugün toplumun her kesimi gibi Türkiye Ormancılar Derneği üyesi orman mühendisleri, orman teknikerleri, orman endüstri mühendislerinin de ciddi anlamda geçim sıkıntısıyla karşı karşıya olduklarını üzüntüyle duyuyoruz, takip ediyoruz. Maaşlarda çok ciddi bir erimeye var. Bu değersizleştirme, manevi yönden de sürüyor, maddi yönden de sürüyor. Şimdi şöyle bir hesap var. Bizim bütün Türkiye'ye yaptığımız, bu iktidar geldiğinde ne alınıyordu, şimdi ne alınabiliyor diye. 2012 yılında çalışan kıdemli bir orman mühendisi o dönemki maaşıyla 60 gram altın satın alabiliyormuş. O günkü maaşa baktık, o günkü altın gramına baktık. Şimdi aynı kıdemdeki orman mühendisi aldığı maaşla 20 gram altın alabiliyor. Yani bu iktidar, altın karşısında alım gücü açısından kıdemli bir orman mühendisini üçte bir noktasına getirmiş. Şu an yaklaşık 58 bin lira maaş alabiliyorlar ve bu maaşla 20 gram altın alabiliyorlar. Eğer bu iktidardan önce aldıkları gibi 60 gram altın alabiliyor olsalar bugün maaşları 185 bin lira noktasında olması gerekir."
"ALMANYA'DA 100 İŞÇİDEN ALTISI, TÜRKİYE'DE 57'Sİ ASGARİ ÜCRETLİ"
"Bu ülkede alın teri ile emeğiyle çalışan kim varsa zorda. Hükümet 2025 yılının asgari ücretini bir oldu bittiye getirerek geçtiğimiz günlerde açıkladı. Asgari ücret meselesi aslında Türkiye'de bir temel ücret meselesi. Asgari ücret bütün Avrupa'da şöyledir. Aldığınız, işe girdiğiniz yıl aldığınız, bir yıllık kıdemle birlikte hızla uzaklaştınız bir ücrettir. Avrupa ortalaması emekçilerin yüzde 9'unun asgari ücret aldığını gösteriyor. Almanya'da 100 işçiden altısı asgari ücret alıyor 94'ü daha üzerinde ücretler alıyor. Ama Türkiye'de bu rakam yüzde 57 noktasında. 100 kişiden 57'si asgari ücret alıyor ve ücretlerin yüzde 87'si asgari ücretten doğrudan etkileniyor çünkü asgari ücret hemen üstünde ya da biraz üstünde maaşlar yüzde 87'ye denk geliyor ve asgari ücrete yapılan zam, o maaşlara da yapılacak zam oranını belirliyor. 11 ay önce verilen 17 bin 2 liralık asgari ücretin alım gücü, bugün 7 bin lira eriyerek 10 bin liranın altına indi. Yani o günkü paranın 10 bin lirası noktasına geldi. Geçtiğimiz akşam, iki gece önce asgari ücrete 5 bin lira zam verdiler. Yani 7 bin lira kaybedilmiş asgari ücrete 5 bin lira zam verirken belki de Cumhuriyet tarihinde ilk kez asgari ücrete zam değil, indirim yaptılar, fiili şekilde. Asgari ücretin yüzde 30 zam aldığı nokta aslında şöyle bir çirkin bir bakış açısından kaynaklanıyor. Diyorlar ki, 'Asgari ücrete zam yaparsak enflasyon artar.' Bunu Merkez Bankası çalışmış, asgari ücrete yüzde 1 zam yapınca enflasyon binde 0.7 artıyor. Yani enflasyonu artıran etmenler arasında asgari ücret zammı neredeyse yok denilecek noktada. Zaten Türkiye gibi gelir dağılımının kötü olduğu ülkelerde anti enflasyonist politikalar beklenen sonuçları vermiyor. Neden? Çünkü sen istediğin kadar az maaş ver, alım gücünü düşür, asgari ücretli harcamasına kendi karar vermiyor ki. Kira ödüyor, elektrik ödüyor, su ödüyor, evladının doyurabilirse karnını doyuruyor, alabilirse üstüne giyecek bir şey alıyor, kırtasiyesini belediyeden bekliyor. Maalesef okula çocuk aç gidiyor, aç dönüyor. Eğer belediyelerin yaptığı Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin yaptığı beslenme çantasına erişebiliyorsa ne ala, beslenme çantası var. Okula götürmeye çalıştığımız üç kap sıcak yemeğe de AK Parti 'CHP bunları yapınca milletin gönlüne giriyor. Seçimleri bu sayede de kazanıyor' diyerek silkeleme mantığı içinde mani olunuyor. Şimdi bu mantıkla diyorlar ki, 'Asgari ücrete enflasyon oranında zam yapmayalım.' Bugüne kadar Recep Tayyip Erdoğan 'Enflasyona ezdirmedik' diyordu. Bu sene çıkacak ve şöyle diyecek diye düşündük: 'Ya bu enflasyon TÜİK'e göre yüzde 50, ama bana akıl verdiler hedef enflasyona göre zam yap. İlk kez bu sene yüzde 50 olmasına rağmen 30 verdim. İlk kez asgari ücretlimi ezdirdim, özür dilerim.' Geçmişte de TÜİK oyunlarıyla enflasyon yüzde 120 iken 60 deyip enflasyona ezdiriyordu ama 'TÜİK'e göre enflasyon oranında zam verdim' deyip bu algıyı yönetebiliyordu. Zaten yanlış olduğu nereden belli? Asgari ücret Tayyip Bey gelmeden önce 7 çeyrek altın alıyordu, bugün 3 çeyrek altın alıyor, 4 çeyrek altın kayıp. Enflasyona ezdirdiğinin, altına ezdirdiğinin, simite ezdirdiğinin, somun ekmek fiyatına ezdirdiğinin bütün örneklerini, bütün açıklığıyla ifade ediyoruz. Ama bu sefer TÜİK'in, Tayyip Erdoğan'ı üzmeyen istatistik kurumunun rakamlarına göre dahi enflasyon, 48. Yüzde 30 verdiler ama çıktı maalesef ama yine 'Ben enflasyona yine ezdirmedim' dedi. Bu da bir çıplak gözle gördüğümüz, kulaklarımızla duyduğumuz en büyük aldatmaca."
"HEPİMİZ YÜZDE 25'İNİ ALIYORUZ, O BİR AVUÇ YÜZDE 75'İNİ ALIYOR"
"Ayrıca bu salonu da, hepimizi çok ilgilendiren kritik bir rakamı paylaşmak istiyorum. OECD ülkelerinde ücretlilerin milli gelirden aldığı pay yüzde 50 ile 55 arasında. Biz de o OECD ülkeleri arasındayız, Meksika'dan sonra en kötü durumda olan biziz. Avrupa Birliği ülkelerinde yüzde 60 ile 70 arasında. Ücretlilerin aldığı pay. Türkiye'de bu oran sadece yüzde 25. Böyle bir ülke dünya üzerinde yok. Bir milli gelir var, ücretliler dörtte birini alıyor. Dörtte üçünü o ücretlileri çalıştıranlar, mülk sahipleri, servet sahipleri alıyor. Avrupa Birliği raporlarında bu yüzde 70'i az buluyor. 'Nasıl olur da hepimiz yüzde 70'ini alırız, birazı yüzde 30'unu alır' diyor. Türkiye'de hepimiz yüzde 25'ini alıyoruz, o bir avuç yüzde 75'ini alıyor. Bunu görmek ve bunun üzerinde ciddi şekilde düşünmek gerekiyor. Son 15 yılda dolar milyoneri sayısının yükseldiği ülkeler listesinde Türkiye birinci sırada. Bütün göstergeler gerisin geriye giderken bir şeyde birinciyiz, dolar milyonerlerinin artış hızında Türkiye dünya birincisi olmuş durumda."
"BUGÜN DAHA KÖTÜ BİR ASGARİ ÜCRET TEKLİF EDİYORSUNUZ"
"Ve tüm bunlarla birlikte sırf şu meseleyi hatırlatmak isterim çünkü basın çok yakından bu gündemi takip ediyor, bunun için buradalar. Sağ olsun Atamızın kurduğu yüzyıllık dernek gibi Atamızın kurduğu Anadolu Ajansı da inşallah konuşmanın bu kısmını değerlendirecek. Atatürk çünkü bu Ajansı cepheden haber versin diye kurdu, sağ olsun, o dönemde eksik olmasınlar rahmetle minnetle anıyoruz o görevi en layıkıyla hayata geçirdi Anadolu Ajansı. Şimdi de inşallah bu geçim cephesinden saray cephesine bu haberleri en hızlı geçmek üzere buraya da gelmişler, büyük minnettarlık duyuyorum kendilerine. Ocak 2024'te 17 bin lira asgari ücret verildi. O asgari ücret o gün 5 çeyrek altın alıyordu. Bugün 22 bin liralık para 4.5 çeyrek altın alıyor, Anadolu Ajansı. Yani Tayyip Bey'e derseniz 'Asgari ücrete zam yapıyorsunuz, ama yarım çeyrek altın kayıp, bugün çeyrek altın 5 bin liranın üzerinde yani 2 bin 500 lira her çalışanın cebinden, geçen sene Ocak ayına göre bile alıyorsunuz. Geçen sene Ocak ayında 17 bin lira asgari ücret, geçinilemeyecek bir ücretti. Açlık sınırının bin 600 lira hatta altındaydı. İtiraz ediyorduk. Ama bugün o asgari ücretten yarım çeyrek altın daha düşük asgari ücret teklif ediyorsunuz. Tayyip Bey'e şunu söyleyin, geçim cephesinden saray cephesine: Asgari ücret geçen sene 57 kilo dana kıyma alıyordu 1 Ocak günü. Bugün teklif ettikleri asgari ücret 37 kilo dana kıyma alıyor. Dana kıyma açısından 20 kilo dana kıyma her emekçiden alınmış durumda. Tayyip Bey kıyma hesabını, altın hesabını sevmiyor, simit hesabı seviyor. Simit hesabında geçen sene 17 bin 2 lira, 1 Ocak tarihinde 10 liralık simitlerden bin 702 tane satın alıyordu. Bin 700 simit alıyordu. Bugün verdiği 22 bin lira bugün Ankara'da 15 liralık simitlerden bin 470 tane alıyor. 230 tane simit geçen seneki beğenilmeyen asgari ücrete göre, bugün daha kötü bir asgari ücret teklif ediyorsunuz."
"SENDİKALAR DA DAYATMA ÜCRETİNE TESLİM OLMAYACAK"
"Peki, biz ne teklif ediyoruz? Biz dedik ki, 'Asgari ücret talebimiz 30, bunun altında yokuz' dedik. Dün parlamentoda yoktuk. Oturduk, tartıştık, konuştuk. Sonra 100 milletvekili ile Ankara'ya dağıldık. Cumartesiden itibaren bütün Türkiye'ye dağılacağız. Ama oraya dağılmadan önce Cumartesi günü bir yerde varız. Önce 67-66 sivil toplum örgütünün çağrısı vardı. Daha sonra rakam artıyordu, iki gündür yaşananlarla 168 sivil toplum örgütüne çıktı, çağırıcı ve sözcü Sayın Şenal Sarıhan ben bir televizyon yayınındayken müjdeledi. 'Yağmur gibi talep yağıyor, herkes bu mitingin çağırıcıları arasında girmek istiyor' dedi. Şu ana kadar 168 sivil toplum örgütü bir sivil inisiyatif diyor ki 'Biz bu Cumartesi günü Tandoğan Meydanı'nda saat 13.00'da toplanacağız ve başta asgari ücret, düşük emekli maaşları, düşük memur maaşları, emekli memurların, emekli işçilerin maaşlarına yüzde 12 ve yüzde 16 yapılacak olan zamlar başta olmak üzere, bunu protesto edeceğiz' diyorlar. Dün HAK-İŞ'e, TÜRK-İŞ'e, DİSK'e gittim. DİSK ile uzaktan bağlantıyla görüştük, onlar İstanbul'da olduğu için genel merkezleri. Sendikalar isyan ediyorlar, onlar da seslerini yükselteceklerini, bu sefalet ücretine bu dayatmaya teslim olmayacaklarını ifade ediyorlar."
"BEŞLİ ÇETEDEKİ 43 MÜTEAHHİTTEN 37'Sİ SIFIR LİRA VERDİ VERMİŞ"
"Bu şartlar altında ben de sözümüze değer veren herkesi, şikâyet eden herkesi, statüsü, konumu ne olursa olsun ki bu iş memuru da emeklisini de işçiyi de emeklisini de, asgari ücretliyi de biraz üzerinde maaş alanı da veya beyaz yakalıyı da mavi yakalıyı da gri yakalıyı da ilgilendiren işsizleri, yoksulları zaten en yakından ilgilendiren bir mücadele alanındayız… Şikâyet etmeyi bırakalım, çünkü şikâyet etmek düzeltebilecek birisine yapılır. Bunların tercihi ortada. Siyaset öncelik belirleme işi. Sayın Erdoğan öncelik olarak Beşli Çete diye söylenen toplam 43 tane büyük müteahhidi düşünüyor. Bunların 37 tanesi geçen sene sıfır lira vergi vermiş. Niye? 'Dışarıdan kaynak buldum, faizini ödüyorum. Yeni proje aldım onun için hazırlık yapıyorum, masrafım çok.' Sıfır lira, sıfır matrah ödemişler. Büyük otoyolları yapan, köprüleri yapan, yeraltı geçitlerini yapan, şehir hastanelerini yapan ve 'Size bir lira maliyeti olmayacak' dedikleri halde bu yılın bütçesinden 260 milyar lira para ayırdığımız bu 40 haramiler, 37 tanesi bir lira vergi vermemiş. Oysaki vergide adalet meselesini biliyorsunuz, daha ikinci aya gelince ücretliler ilk vergi diliminden, ikinciye geçiyorlar. Dördüncü ayda üçüncüye geçiyorlar. 12 ayda örneğin 30 bin lira maaş alan bir çalışan, 12 ayda üç maaşını vergi diye veriyor. 66 bin lira maaş alan bir çalışan 12 ayın sonunda dört maaşını vergi diye veriyor. Eskiden nasıl maaş deyince, maaşı çok iyi olmayan beyaz yakalılar şöyle derdi. 'Çok değil. 66 bin lira alıyorum ama dört tane de ikramiyesi var.' Şimdi 66 bin lira alıyor ama dört tanesini Tayyip Bey'e geri veriyor. 30 bin lira alıyor ama üç tane geriye ikramiye değil de Erdoğan vergisi var."
"İŞÇİ, MEMUR, EMEKLİ, ÇİFTÇİ VE YOKSULLARI DAVET EDİYORUZ"
"Bu şartlar altında hiç şikâyet etmeye gerek kalmadı. Sesi yükseltmeye, bu iktidara karşı hep birlikte sesi yükseltmeye ve mücadeleye ihtiyaç var. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu toplantıya bir ay önce davet edildik, zaten gidecektik. Ama şimdi kitlesel olarak gideceğiz. İşçileri, memurları, esnafları, çiftçileri, yoksulları ve tüm yapıların emeklilerini oradaki dayanışmaya davet ediyoruz. Eğer bu iktidarın yaptığı yanına kar kalacaksa Cumartesi evde kalsın herkes. Ama yaptığı yanına kar kalmayacaksa, bu haklar söke söke alınacaksa, ormancılar 100 yıllık dernek, hak ettiği manevi değeri ve maddi değeri geriye alacaklarsa, hep birlikte başaracaksak hep birlikte Cumartesi günü meydanda olmamız lazım. Sizin şahsınızda burada canlı yayında veren televizyonlarımız var. Bütün Ankara'yı ve Ankara'ya erişebilecek mesafede olan herkesi ya da Ankara'ya erişmeye azmi olan bu yapılanlara itirazı olan herkesi 13.00'da Tandoğan Meydanı'na bekliyoruz. Bir kez daha her zaman büyük bir keyifle bir arada olduğum Ormancılar Derneği'ne teşekkür ediyorum. Her ziyaretimiz gibi bugün de Sayın Başkan'ın açılış konuşması bizler için öğretici olmuştur. Bundan sonra dayanışmaya devam edeceğiz. Türkiye Cumhuriyeti devleti bundan sonraki yani ikinci yüzyılın ilk iktidarında, ilk Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında Gazi Mustafa Kemal Atatürk yeşili, ağacı ve ormanı kime emanet ettiyse biz de onlara, ormancılara, orman mühendislerine ve Ormancılar Derneği'ne emanet edeceğiz. 100'üncü yaşınız kutlu olsun. Hepinizi saygı ile selamlıyorum."